4 Ocak 2013 Cuma

Antonius ile Kleopatra

Zerrin Tekindor ve Haluk Bilginer başrolde


Fuayeden salona geçer geçmez oyuncuların enerjisi karşılıyor sizi. Perde daha kapalı. İnsanlar koltuklarına yerleşmeye çalışıyor. Oyunun başlamasına 10-15 dakika var. Ama kapalı perdenin arkasında oyun başlamış bile. Oyuncular bir yanda şarkı söyleyip, tef çalıyor ve bir yandan –anladığımız kadarıyla- dans ediyorlar. Kahkahalar, çığlıklar, nidalar… Daha başlamadan şu cümleyi geçiriyorsunuz içinizden: “Bu, güzel bir oyun olacak.” Zaten bu kadar pozitif ve yüksek bir enerjiyle perde açılınca da devamı aynı şekilde geliyor.
Perdenin açılmasıyla bütün oyuncular sizi sahnede karşılıyor. O esnada rolü olmayanlar dahi kulise gitmeyip sahnede arka planda, oturarak bekliyorlar. Hem de büyük bir sabır ve özenle. Sahnesi biten her oyucu da arkadaki sıraya gidip, biraz bekleyip o rolünden çıkıyor ve otururken yine kendisi olarak oturuyor. Oyunun burada kurulan dengesini çok beğendim açıkçası. Bütün oyun boyu arkadaki oyunculardan, onların rollerine girip çıkmalarını izlemekten kendimi alamadım. Özellikle Mert Fırat arkadaki dimdik oturuşu ve tavrıyla epey dikkat çekiciydi.

Oyunun geneline ise benim için damgasını vuran iki isim vardı: Zerrin Tekindor ile Onur Ünsal. Kleopatra karakterinin yeniden yaratılmasına adeta hayran kaldım diyebilirim. Tabir-i caizse daha eserekli bir Kleopatra yaratılmış gibiydi. Zerrin Tekindor, oyunun en başından sonuna kadar iniş çıkışlı ruh haliyle, sebepsiz ağlama krizleri ve sinirli tavırlarıyla, bu Kleopatra’yı çok iyi canlandırdı. Oyun çıkışında onun yerine oynayabilecek başka hiçbir isim gelmedi aklıma. Böylesine güzel, eğlenceli ama zorlu bir karakterin altından büyük bir rahatlıkla kalkmış ve adeta sahneye imzasını atmıştı Zerrin Tekindor.

Ayrıca bir başka övgü de Onur Ünsal’a. Oyunda birden fazla rolü canlandıran Ünsal, her rolünde ayrıca parladı diyebilirim. İlk perdedeki haberci rolü ile aklımızda uzun süre silinmeyecek bazı sahneler bıraktı. Kleopatra’ya haber getirdiği zaman Ünsal ve Tekindor’un paslaşmaları ve aralarındaki diyaloğa Kleopatra’nın yardımcılarının da eşlik etmesi ile şahane oyunculuk performansları izledik. Beden dillerine olan hâkimiyet ve mimikleri, ses tonlarını kullanmaları ile izlediğim oyunlar arasındaki aklıma kazınan sahnelerden biri olmayı başardı diyebilirim. Kolay kolay unutamayacağım kesin.

Oyun hakkında her ne kadar detaya girmek istemesem de bazı detayları ve onların ben de yarattığı heyecanı açıklamak için ufak tefek ipuçları vermem gerekebiliyor. Kasırga sahnesi de onlardan biri. Oyunun dekoru aslında bir gemi güvertesi gibi kurulmuş. Her ne kadar oyunda her sahne gemide geçmese de, dekorun gerçek anlamda önem kazandığı sahneler var. Bu bahsettiğim sahne de onlardan biri. Gemi olarak tasarlanan dekorların yanındaki küreklere asılan, bağıran-çağıran ve taslarla sahneye su sıçratan oyuncular, ışık yanılsamaları ve sahne üzerindeki paslaşmalarla, o atmosfer çok başarılı bir şekilde canlandırıldı. İzlerken gerçekten bir gemide olduğunuz ve bir fırtına çıktığı hissine kapılmamak elde değil.

Antonius ile Kleopatra’yı izledikten sonra bu oyunun neden bu kadar başarılı olduğunu anlayacaksınız. Sadece Haluk Bilginer ya da Zerrin Tekindor gibi usta oyuncularla değil, sahnedeki ve sahne gerisindeki herkesle birlikte parlayan, canlanan ve gittikçe yükselen harika bir iş olmuş.

Şu ana kadar izlemediyseniz şubata kadar beklemeniz gerekecek. Zira ocak ayı biletlerine yer kalmamış. Ama ilk fırsatta biletlerinizi alın ve oyunu izlerken, geçtiğimiz yaz Londra’da Uluslararası Shakespeare Festivali kapsamında Shakespeare’s Globe’da sahnelendiğini de unutmayın!

Shakespeare's Globe

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder