24 Mart 2012 Cumartesi

Festival Bach

23 mart 2012 cuma akşamı...

mevsimin eksi derecelerden bahara göz kırptığı bir zaman aralığı
havada özlemenin, sevmenin, hasretin, hüznün, sevincin, merakın... temiz nefesi esiyor.
saçlarımda istanbul'dan gelen kokular var. her bir teli ayrı ayrı kokuyor saçlarımın.
liege'de akşam saatleri daha bir huzurlu oluyor.

ne garip! bunu buraya geldikten neredeyse 2 ay sonra fark ediyorum ben de.
üstümde yeni aldığım ince bir trençkot (bundan sonra hep liege'i anımsatacak, eminim) boynumda bu yılbaşından hediye kırmızı bir atkı ve ayağımda spor ayakkabılarım. hafif hafif, sallana sallana yürüyorum. okula gidiyorum akşam 7 suları...

saat 6dan sonra hayat duruyor sanki ve ben saat 6dan sonra sanki daha yeni yaşamaya başlıyorum. bu cuma akşamı, üniversitede olmamın çok başka sebebi var ve bu güzel bir sebep, biliyorum.

okulun kapısında bir afiş : Festival Bach. bir hafta boyunca yapılacak klasik müzik konserlerinin duyurusu.
büyük bir hevesle içeri giriyorum. konseri beraber dinleyeceğim arkadaşımla buluşuyoruz. biletleri ve programı alıp içeri geçiyoruz: Salle Academique.

üniversite yaklaşık 300 yıl evvel kurulduğunda derslerin işlendiği son derece tarihi ve önemli bir salon burası.
yalnız dinletinin başlamasına 5 dakika kala salona adım attığında müthiş bir hayal kırıklığı yaşıyorum. yaklaşık 200 kişilik olan dinleti mekanında neredeyse 20 kişi var ya da yoktu. okulun öğrencilerine özel indirim de düzenlediği ve çok önceden afişlerini her tarafa astığı bu dinletiye okul öğrencilerinden ise sanırım katılan bir tek ikimizdik.

böyle dinleti ve faaliyetlerde beni üzen şeydir bu: kendini geliştirmesi, aşması, sürekli yeni şeyler keşfetmesi gereken "genç" kitle nedense bir anda ortadan kaybolur. arka sokaktaki parti ya da 2 cadde aşağıda bir yerdeki eğlenceye gitmek daha caziptir her zaman. Bach dinlemek ya da enfes bir tiyatro oyunu izleyip arınmak zor olduğundan olsa gerek, içip içip her şeyi unutup "deli gibi" eğlenmek istenir genellikle. araya zaman zaman da "Bach" katılmak istenmez sanki..

genelde 50-60 yaş civarı teyzeler ve amcalar, en şık takımların giymiş gelmişlerdi. bazıları arkadaşlarını getirmiş yanında bazı eşlerini... bizim biraz yakınımızda oturan bir kadın çocuğuyla beraber gelmişti. dinletinin özellikle 2. kısmında kızın sıkıntıdan patladığını görmek pek de zor olmadı.

anne-kız dışında dikkatimi çeken bir grup daha oldu. bir aile 4 kişi beraber gelmişti sanırım. anne-baba ve bir kızla bir çocuk. kızın konsere olan ilgi alakası gözlerinden okunamasa da, çocuğun ilgisi ve hevesi okunur cinstendi. özellikle bazı anlar sadece onu izledim. her bir notaya eşlik ediyor ve yüzündeki kocaman gülümsemeyle sanki burada değil de, buradan çok uzaktan dinliyordu Bach'ı. çocuğun bu ilgisinin ailede babasından geldiğini düşünmem pek yanlış olmazdı sanırım. müzisyen dinletiyi bitirip selamını verdikten sonra 4 kere yeniden selama çağırdı alkışlarıyla babası. hiç durmadan hevesle alkışlamasıyla..

ben mi?
ben rüya gibi bir akşam yaşadım o gece. notalar tahmin etmediğim kadar iyi geldi. güzel geldi. ortamın havası her zamankinden daha çok çekti içine beni. karşımda ud ile Bach çalan bir müzisyen, loş ışıklar, tarihi bir salon.. ve yanımda neredeyse sadece 2 aydır tanıdığım, aslında aynı dile bile konuşmadığım tanıdık bir yabancı.. her zamankinden daha çok ben gibi hissettim kendimi o gece.

23 mart 2012.. cuma akşamı.
yatağa yattığımda içimde huzurlu melodiler ve buraya gelirkenki amaçlarından birine daha bir tik atmış olmanın verdiği haz..
iyi geceler dedim kendime..
herhangi bir dilde.