Uzun ve sohbet dolu sofralar, üzerinde çeşit çeşit mezeler,
yarı dolu kadehler, kahkahalar, sevinçler, hatıralar, gözyaşları…
Ege’de küçük bir sahil kasabasında geçen bu film, beni
sinema salonundan alıp adeta o rengârenk evlerin, daracık sokakların olduğu
yere götürdü. Dışarıdaki fırtınalı havaya inat öğlen güneşi gibi ısıttı içimi. Çalan müzikler hiç gitmediğim o yabancı
ülkenin rüzgârını getirdi burnuma. Hani o denizaşırı olan. Neredeyse iki
kulaçlık mesafede bekleyen ülke…
O ülke ile kendi vatanın arasında hiç bitmeyen bir dava, o
davanın orta yerinde, hayatının en büyük dersini dedesinin tek bir bakışından
alan bir çocuk ve onun dedesi…
Çağan Irmak’ın yönetmenliğinde ve birçok başarılı oyuncunun
emeği sayesinde yine “unutulmaz” bir film olmuş Dedemin İnsanları. Anlattığı hikâyeyle, karakterleriyle adeta
imzasını atıyor Çağan Irmak. Baştan sona rengârenk akan, güzel ayrıntılarıyla;
güldüren, hatırlatan ve aynı zamanda göz dolduran bir film bu…
Dede rolündeki Çetin Tekindor, her zamanki gibi kendine
hayran bırakıyor. Oynadığı her rol gibi bunu da üzerine tam oturtuyor başarılı
oyuncu; eğreti duran hiçbir şey yok. Anneanne rolündeki Sacide Taşaner de aynı
şekilde, rolünün hakkını fazlasıyla vermiş. Son derece gerçekçi duruyor
beyazperdede; sahte olan bir şey yok. Filmde beni en çok şaşırtan ve etkileyen
şeylerden biri ise Gökçe Bahadır’ın rolü ve oyunculuğu oldu. Yıllardır onu aynı
tarzda, aynı rolde görmüş olmaktan ötürü sanırım, bu Ege havasını çok
yakıştırdım onaJ
Ayrıca beni sevindiren bir diğer şey ise, hayranlıkla
izlediğim üç oyuncunun, hayranı olduğum Çağan Irmak’ın filminde rol alması
oldu: Mert Fırat, Ezgi Mola ve Yiğit Özşener. Mert Fırat ve Ezgi Mola’ya
yunanca konuşmak bence yakışmış.
Mekânları, müzikleri, oyuncuları, hikâyesi… Hepsi özenli,
hepsi harika! Ama tüm bunları bir kenara bırakıp baktığımda da bu filmi sevmek
için çok iyi bir nedenim var:
Bu film benim de dedemin filmi olmuş adeta. Şu an nerede
olduğunu bilemediğim, belki de bilmekten çekindiğim dedem… Çocukluğumda bana karne
parası veren, tatillerde elimden tutup gezdiren, beraber oyun oynadığım, ilk
rakımı içerken kadehimi tokuşturduğum dedem…
“Belki o da geçmişte kaybettiği anıların peşinden gitmek
istemiştir, belki o başarmıştır.” diye geçiriyorum içimden.
Film bitince bir yumruk oluyor içimde söyleyemediğim her
söz; ağlayamıyorum.
Çağan Irmak’a çok teşekkür ediyorum ve artık ben de kağıtlara
mektup yazıp, onu şişelere koyup dedeme yollamanın hayalini kuruyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder